14 May 2025 - Wednesday

GEL ARTIK EY BARIŞ !

Devlet Aklı ve Toplum Vicdanı Arasında: Barışın İmkânı ve Sınırları

Yazar - Yiğit Mehmet Sabbah
Okuma Süresi: 4 dk.
Yiğit Mehmet Sabbah

Yiğit Mehmet Sabbah

info@aktuelgazete.comm - 02126647132
Google News

Devlet Aklı ve Toplum Vicdanı Arasında: Barışın İmkânı ve Sınırları

 

Türkiye’nin terörle mücadelesi yalnızca bir güvenlik politikası değil; aynı zamanda bir hafıza, medeniyet ve gelecek meselesidir. Asırlardır birlikte yaşayan milletin çocuklarının karşı karşıya gelmesi, tarihî ve kültürel mirasımıza yönelik en derin yaralanmalardan biri olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada, PKK’nın silah bırakma iradesini göstermesi, sadece çatışmasızlık iklimine değil, aynı zamanda Anadolu’nun kadim kardeşlik hukukunun yeniden hatırlanmasına vesile olabilir.

 

Ancak barış, sadece bir suskunluk hali değil; adaletin, hukukun ve aidiyetin yeniden inşa edilmesidir. Bu süreç, ne naif bir hümanizmle ne de teslimiyetçi bir yumuşamayla yönetilebilir. Barış, devlet aklı ile millet vicdanının buluştuğu noktada doğar.

 

Medeniyet Hafızasında Birlik ve Dirlik

 

Türk milletinin tarihi, farklı unsurları bir arada yaşatma kabiliyetiyle yoğrulmuştur. Selçukludan Osmanlı’ya uzanan bu geleneğin temel harcı, “kardeşlik hukuku ”dur. Bu hukuk, din, dil, kimlik farkı gözetmeksizin ortak aidiyetin kurucu zemini olmuştur. Ancak bu zemin, terörle zedelendiğinde kardeşlik de yara alır.

 

Silahların bırakılması, bu kardeşlik hukukunun yeniden inşası için bir fırsattır. Fakat bu inşa süreci, öncelikle milletin bütünlüğünü, devletin birliğini ve toplumsal huzuru esas alan bir yaklaşımı gerektirir. Zira barış, sadece adalete değil; aynı zamanda aidiyete, sadakate ve müşterek geleceğe olan inanca dayanır.

 

Beka Kaygısından Gelecek Tasavvuruna

 

Türkiye, son yirmi yılda terörle mücadelede çok boyutlu bir paradigma değişimi yaşamıştır. Askerî başarılar, teknolojik kabiliyetler ve stratejik ittifaklar, PKK ve benzeri yapıların fiziki kapasitesini kırmış; örgütün meşruiyet zeminini de toplumsal düzeyde daraltmıştır. Ancak zafer sadece silahla değil, akılla da kazanılır.

 

Silahların susması, bir “son” değil, bir “başlangıç ”tır. Bu başlangıç, Türkiye’nin milli güvenlik doktriniyle çelişmeden; ama daha çok halkın aidiyetini artırarak, kültürel rehabilitasyonu sağlayarak inşa edilmelidir. Yani beka kaygısından doğan refleksler, artık bir medeniyet tasavvuruna dönüşmelidir.

 

Toplumsal Bütünleşme: Kimlik Değil Karakter Üzerine Bir İnşa

 

Türkiye’nin birliği, farklı kimliklerin inkârıyla değil; bu kimliklerin adalet içinde temsil edildiği, ama üst kimlik olan “millet” etrafında birleştiği bir mimariyle mümkündür. Bu süreçte bireysel özgürlükler, kültürel haklar inkâr edilmeden; ama hiçbir ayrışmayı teşvik etmeyecek şekilde dengeli bir siyaset izlenmelidir.

 

Devletin birleştirici rolü, sadece güvenlik değil; eğitim, dil, kültür ve ekonomi politikalarıyla da tezahür etmelidir. Zira barış, yalnızca silahtan arınmak değil; gönüllerin aynı vatana sadakatle bağlanmasıdır.

 

Vatan Sadece Toprak Değil, Aynı Zamanda Anlamdır

 

Vatan dediğimiz şey, sadece sınırlarla çevrili bir coğrafya değil; aynı zamanda ortak bir hafıza, müşterek bir anlam, içten bir sadakattir. PKK’nın silah bırakması, bu anlamın yeniden inşası için fırsat olabilir. Ama bu fırsatın değerlendirilebilmesi, siyasi aklın millî çıkarlarla uyum içinde, vicdanla birlikte hareket etmesine bağlıdır.

 

Bugün, birlikte büyük Türkiye’yi inşa etme idealinden söz ediyorsak; bu, ancak milleti ortak bir kaderde buluşturan bir barış ve adalet anlayışıyla mümkündür. Silahların susması yetmez; kalplerin aynı vatanda çarpması gerekir.

 

Birlikte güçlü yarınlara inşallah .!

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.